Selanik… Çok da uzak olmayan uzaklar…

36 Paylaşımlar

Bazı şehirler vardır, şehre adımınızı attığınız andan itibaren (bu havaalanı da olabilir, araba ile giriş yolu da, tren ya da gemi de) sizde bir hayalkırıklığı yaşatır; nedense Selanik bende araba ile Kavala’dan gelip, şehrin -herhalde- banliyöleri olarak tabir edilebilecek bölgelerinden girerken böyle bir duygu hissettirdi: ‘Bu mudur Selanik??’ dedim.. Niyeyse, eski, pis, bizdeki gibi trafik, ne bileyim, öyle işte… Yani ilk girişte kendisi ile biraz hoşlaşmadık..

Otelimizi yola çıkmadan bir gece önce booking.com’dan bulduk; yorumlar ve konum açışından gayet başarılı gözüktü ve son dakika olduğu için fazla da arayamadık; uygun fiyat da verince direk Otel Orestias Kastorias a rezervasyon yaptırdık. Oteli bulurken zorluk çektik, neden? Çünkü meğer otelin dış cephesinde tadilat varmış dolayısı ile dış cephe kaplı idi ve Selanik’te inanılmaz bir park problemi olduğu için 2 defa önünden geçtiğimiz halde kaçırdık oteli ve en son resimlerden karşısındaki binayı tanıyıp, bizlere hiç yabancı olmayan bir park ritüeli olan (Yunanlıların bol bol yaptığını gördüğümüz) ikinci sıraya arabayı park edip birimiz arabayı beklerken diğerimiz oteli arayıp buldu, meğer otelin hemen önündeymişiz! Neyse, baktık ki, dış cephe kapalı olup, cam açamayacak olsak da zaten saat olmuş öğleden sonra ve ertesi sabah da yola çıkacağız, oda da güzel ve temiz olunca ‘tamam kalalım’ dedik. Sağ olsun, otel sahibi otelin altındaki cafenin önünde kendi müşterileri için park yeri ayırıyormuş, arabamızı da oraya park ettik. Birdenbire otele aşırı ısındık:)

Otelin biz gittiğimizdeki dış cephesi ve ortak alanları :

Odamız, koridorlar ve muzur Can:

Otelimizin en güzel yanlarından biri, hemen hemen tüm turistik yerlere yürüme mesafesinde oluşu ve de 24 saat boyunca çay-kahve-kurabiye servisinin oluşu. Giriş katında minik bir kahvaltı salonu gibi bölümde dilerseniz dışarıdan bir şeyler alıp kahvaltınızı yapabilirsiniz. Hatta Can’ın mısır gevreği için sağ olsunlar kase ve büyük kaşık da verdiler.

Otele eşyalarımızı bırakıp biraz soluklandıktan sonraki ilk durağımız, geliş sebebimiz olan Atatürk’ün Evi oldu; Ata’mızın doğduğu ev hem bizi hem de Can’ı çok heyecanlandırıyordu. Gerekli bilgileri şuradan da öğrenebilirsiniz; pazartesi günleri ziyarete kapalı olduğunu aklınızda tutun lütfen. Otelimizden Atatürk’ün evine yürüyerek yaklaşık 10-12 dakikada gittik ve içini gezerken gerçekten insan çok değişik şeyler düşünüyor, bizim için bu kadar önemli birinin doğduğu odayı görmek, oyun oynadığı bahçeyi, yediği yemeklerin hazırlandığı mutfağı görmek… Hiç bir şey için olmasa da sadece Atatürk Evi için Selanik’e gidilmeli.

Ata’mızın Evini ziyaretten sonraki durağımız (yaz dolayısı ile müzeler akşam 8 e kadar açıkmış) deniz kıyısına ulaşıp meşhur Beyaz Kule ve Arkeoloji Müzesini görmek. Her şehirde olduğu gibi Selanik’te de ‘city card’ benzeri bir uygulama var, bir kaç yeri kombine edip daha uygun fiyata bilet alabiliyorsunuz isterseniz, ne kadar paralı yer gezeceğinize göre karar vermelisiniz; biz almadık:)

Beyaz Kule’ye doğru giderken yolumuzun üzerinde, gene görülmesi gereken yerlerden biri olan Rotunda (Rotonda ya da Agios Gergios) ya uğradık, daha doğrusu karşımıza çıktı:) Eğer Roma’da Pantheon‘u gezdiyseniz orayı anımsatabilir ama çok daha küçük ve gösterişsizi. Yuvarlak bir mimari yapı olan Rotunda, ilk olarak hangi tanrıya adandığı belli olmayan bir Roma tapınağı olarak yapılmış, sonra kiliseye daha sonra da camiiye çevrilmiş, minare eklenerek. Giriş ücretli, 4 Euro, çocuk ücretsiz. Girilebilir hatta isterseniz sesiniz nasıl yankı yapıyor böyle bir yapıda test edebilirsiniz; binanın özelliklerinden biri bu zaten. İçeride çok eski dönem mozaik örneklerini görebilirsiniz. Rotunda’nın hemen önünde de meşhur Arc of Galerius (Galerius Kemeri) görülebilir; öğrendiğimize göre yerli halk arasında önemli bir buluşma noktasıymış o meydan. Rotunda ile ilgili çok daha fazla detay bilgiyi şuradan bulabilirsiniz: Rotunda 

Arc of Galerius ya da Galerius Kemeri:

Denize ulaştığımızda gördüğümüz manzara inanılmaz idi, hep İzmir Kordon’a benzetilirmiş Selanik ama denizin üzerinde nasıl öbek öbek pislik vardı, anlatamam.. Bu benzetme içimi acıttı.. Gerçi sanırım bize denk gelmiş çünkü başka giden arkadaşlar hiç böyle pis bir denizle karşılaşmamışlar. Bizim şansımız…

Beyaz Kule‘yi gezmek size kalmış; giriş ücreti 8 Euro, 6 kattan oluşuyor ama çıkması çok zor değil, her katta geçmişten günümüze Selanik ile ilgili bilgiler var; en son teras katından da Selanik’e kuşbakışı bir bakış.. İlginç mi? Aşırı değil ama gitmişken çıkılabilir.. Gerekli bilgileri Beyaz Kule‘nin Web sitesinden bulabilirsiniz. tık.. tık…

Beyaz Kule (White Tower) den Selanik Manzaraları… Kulenin önünde gördüğünüz tekneler ücretsiz, onlara binip Selanik’e denizden bakabilirsiniz, ücretsiz ama teknede bir şeyler içmeniz gerekiyor onlar da 3-4 Euro kadarmış; denizin çirkin halini görünce biz binmedik açıkçası, binerseniz sizin yorumlarınızı alırız:)

Beyaz Kule’den sonraki durağımız Selanik Arkeoloji Müzesi ; yorulduk ve çok sıcak (akşam 5.30-6 olmasına rağmen) ama bir daha bu tarafa gelmemek için müzeyi de gezip sonra Aristoteles meydanına doğru gitmek istiyoruz. Müze ile ilgili detaylı bilgi için web sitesi www.amth.gr

Beyaz Kule ile Arkeoloji Müzesi arasında, deniz kenarında Büyük İskender‘in heykelini görüyoruz ama hava o kadar sıcak ki yanına kadar gidip inceleyemedik, uzaktan fotoğrafını çekmekle yetindik:

İnsan Yunanistan’da olunca çok çok daha büyük bir arkeoloji müzesi ile karşılaşacağını düşünüyor ama Selanik o konuda da bizi ters köşeye yatırdı ya da biz çok fazla müze gördüğümüz için buradaki hayal kırıklığı yarattı.. Giriş 8 Euro ve her gün açık; girişte Türkçe broşür de var. En hızlı şekilde gezseniz bile en azından 35-40 dakika ayırmalısınız.

‘Bu kadar tarihsel müze yeter’ deyip sıcaktan kaçmak için kendimizi denize paralel sokaklara attık ve diğer uca doğru yürümeye başladık; istikamet Aristoteleus Meydanı ! Eh, girişten itibaren bize genelde çirkin yüzünü gösteren, beton yığını bir şehre biraz ısınabilmek için en ünlü, en büyük meydanına gitmeliyiz ama değil mi?

Selanik ile ilgili her yerde en sık duyacağınız meydan ismi burası ve tüm yollar Aristotelous Meydanı‘na çıkar; işte güzel ve göz alıcı Selanik burada! Meydanın keyfini çıkartabilir, dilerseniz çevredeki kafelerde oturabilirsiniz; önünüz deniz, arkanız ise kocaman bir cadde, sağlı-sollu alışveriş mekanlarının, pazarların olduğu ve dört yol ağzından sonra meşhur alışveriş caddesine geçiş yapabileceğiniz kocaman bir avlu!

Aristotelous Meydanı‘nı da gördüğümüze göre sıra akşam yemeği için meşhur Ladadika bölgesinde! Okuduğumuz her yazıda, akşamların en canlı olduğu, tavernaların, barların olduğu bir bölge olarak tarif edilip, geç kalırsak yer bulmanın zor olduğu belirtildiği ve bizim de karnımız acıktığı için biraz daha yürüyerek Ladadika’ya gittik. Ladadika denilen bölge, araç trafiğine kapalı, sıra sıra bar ve restoranların olduğu, bizim bir nevi Kumkapı-Asmalı karışımı bir bölge izlenimi verdi bize; çok fazla turistik bölge olduğu gelenlerin çoğunluğunun yabancı hatta ve hatta Türk oluşundan belli. Beğendiğiniz herhangi birine de oturabilirsiniz, bizim gibi okuduklarınızdan yola çıkarak da seçebilirsiniz. Sıralamamızda ilk sırada değildi ama daha üst sıralarda olanlar başka bölgede olduğu ve biz de çok yorgun olduğumuz için Full tou Meze de karar kıldık; hemen denize ulaşan sokağın ucunda, önünde güzel bir avlu ve minik bir çeşme olan ve aşırı popüler bir mekan.Biz dışarıda oturduk ama içi daha otantik bence, sırf gezmek için bile olsa içine girip bakmalı; tuvaletler dahil olmak üzere…

Biz artık kalamar ve ahtapot yemeyelim deyip, bu sefer Can tavuk şiş istedi biz de salata ve muhteşem bir peynirli ılık patlıcan meze seçip ortaya da karidesli spagetti ısmarladık; yanına da reçine şarabı ; kesinlikle ama kesinlikle hiç değilse bir kere reçine şarabı denemelisiniz, soğuk soğuk o kadar hoşumuza gitti ki ikinci bir yarım litrelik şişeyi ısmarladık:) Tüm bunlara, ekmek ve Can’ın meyve suyu dahil yaklaşık 45 Euro ödedik. Yemeğin sonunda getirilen bir çeşit revani ve dondurma da müessesenin ikramı:)

Hava kararıp biz iyice yorulduğumuz ve otele dönmeye karar verdiğimizde Ladadika daha yeni yeni ısınıyordu:) Her taraftan müzik sesleri, içeri çağıranlar… ‘Sağol kardeş, başka zamana..’ deyip yavaştan otele doğru dönüyoruz. Yolumuzda bakmak istediğimiz ve yarın sabahki listemizin başında olan ‘Bit Pazarı’ var:) Ama Bit Pazarı’na dolayısı ile otelimize doğru giderken karşımıza belki de Selanik’in en güzel graffitisi çıktı; gündüz gözüyle çekmedim ama akşam bile gayet güzel duruyordu; hemen Ladadika’daki sokaklardan yukarı çıkarken karşınıza çıkıyor:

Şimdi söyleyeceğim şeyi bir kenara not alın lütfen; biz kaçırdık bu sefer bari sizler kaçırmayın! Meğer meşhur Bit Pazarı akşamları özellikle yerel genç insanların bir arada olduğu, sıra sıra tavernaların olduğu, her tarafından güzel müziklerin geldiği bir yemek-eğlence-müzik avlusuna dönüşüyormuş! Karnımız tok olduğu için yemekler konusunda bir şey diyemeyeceğim ama bu kadar insan gidiyorsa vardır bir bildikleri!

Bit Pazarı aslında pek çok sokağa yayılmış şekilde bir eskiciler bölgesi; bu avlu ise merkezi. Çevredeki sokaklarda pek çok kafe-pub var; ortamın turistik olmaması, daha sessiz olması sizleri korkutmaz ise gece uğranabilir. Bit pazarını sabah gözüyle görmek üzere otelimize doğru devam ediyoruz.

Otelimiz Orestias KastoriasAncient Roman Forum un hemen karşısında olunca ve Forum’a bakan çok da güzel bir bar olunca birer ‘drink’ (!) içelim dedik:) Oturduğumuz yerden otelin giriş kapısını da görebildiğimiz ve otel sahipleri çok cana yakın olunca Can da resepsiyondaki bilgisayarda oynayabildi; herkesin istediği gerçekleşti yani:)

Gece güzel bir uykudan sonra tabi ki ailenin en erkencisi olarak klasik sabah yürüyüşüme çıktığımda -görece olarak- daha serin ve sakin bir Selanik beni karşıladı… Gördüm ki Selanik’te de parklarda yatan evsizler var ya da kuşları besleyen hayvanseverler … Bir gün önce sıcaktan gözümüzün görmediği Aya Sofya gibi yerleri de sabah erkenden gezebildim.

Ancient Roman Forum:

Aya Sofya :

Selanik sokakları:

Biraz da BİT PAZARIndan bahsedelim; şayet bu tip şeylere meraklıysanız kesinlikle es geçmeyeceğiniz bir bölge burası, sabah erken açılıyor ve sanırım 2-3 gibi kapanıyor; o yüzden gezmek istiyorsanız mümkünse sabah serin saatleri tercih edin; bir kaç sokak boyunca çeşitli dükkanlarda belki de binlerce eski ürün var, vallahi artık sıcaktan bizim gözümüz görmüyordu o yüzden istediğim gibi kahve fincanı var mı diye bakamadım; eşimi kendi haline bırakıp Can ile ben gölgelerde takıldık:)

Şayet peynir, zeytin ya da salam gibi ürünler alacaksanız ya da almasanız bile bizim Mısır Çarşısı gibi bir pazar gezmek isterseniz, Aristotelous Meydanı civarındaki Kapani ye gidebilirsiniz. Gerekli bilgileri şu linkten bulabilirsiniz : KAPANİ

Selanik’ten hatta genel olarak Yunanistan’dan ayrılmadan önce almanızı tavsiye edebileceğim şeyler, Reçine şarabı, Kalamata zeytini, Feta peyniri, bal ve zeytinyağ. Biz yağ ve balı Thassos’dan aldığımız için diğerlerini Selanik’ten aldık hatta yetmedi Duty Free’den de aldık. Reçine şaraplarının markasını hatta bulabileceğimiz marketi bile otel sahibimiz tavsiye etti sağolsun:

24 saatte Selanik turumuz bunları kapsadı bizim; daha gezilecek, görülecek çok yer vardı ama hem zamanımız kısıtlı idi hem de hava çok sıcaktı. Neymiş, Selanik’e gitmek için en güzel zamanlar ya Mayıs ya da Eylül ortasıymış.. Bunu da yazalım bir kenara, dursun!

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

36 Paylaşımlar