Pegasus’un Black Friday indiriminden aldığımız biletlerden Mart ayına düşen Adana idi… Euro almış başını giderken Avrupa şehirlerine bilet almadığımız için sevinir olduk bu aralar, bu sayede (!) güzel yurdumuzun daha önce görmediğimiz güzelliklerini keşfediyoruz. Tek pişmanlığım, buralara daha önce gelmemiş olmak, hep uzak kalmış olmak… Ne büyük hataymış! Evettttt, gelelim Adana’ya, valla çıkın çıkın gidin, şimdiler en güzel zamanları sanırım, Haziran’dan sonra pek gidilmez herhalde sıcaktan?
Otel seçimimi gene eski Adana bölgesinden yana kullandım, gezilecek yerlere yakın olduğunu düşündüğüm için, Küçük Saat bölgesi, Taş Köprü civarı çevresinde çok fazla otel var, otellerle ilgili en önemli yorumum şu: Evli değilseniz çoğu Adana oteli (zincirleri bilmiyorum) sizi tek odada kabul etmiyor! Hani, tamam benim böyle bir problemim yok ama gene de beni rahatsız ettiğini söylemeliyim, hangi devirde, nerede yaşıyoruz diye sorguladım! Otel ararken, gözüme kestirdiğim bazı otelleri telefonla aradığım için çok ilginç diyaloglar yaşadıklarım oldu, hatta bir tanesini aradığımda artık nasıl bir konuşma geçtiyse aramızda, içeriden eşim gelip ‘adamı öldürdün mü?’ dedi:) Çok şey beklemiyorum ama bir otelin telefonunu açan kişinin, otelcilik eğitimi olmasa da en azından ‘söyleneni’ doğru anlaması gerektiğini düşünüyorum, haksız mıyım? Bu sebeple, aradığım otellerden Çukurova Park Otel, telefonu açan ilk kişiden, emailime cevap veren otel müdürüne kadar, aradığım hizmet kalitesi ve saygısını bulabileceğim bir yer olarak ilk sıraya yerleşti. Diğer alternatifler, Hotel Bosnalı ( Taş Köprü manzaralı, gayet güzel bir konak) ve Şenbayrak Otel (arkadaşım kalıp memnun kaldığı için). Çukurova Park Otel, suit odayı çok uygun bir ücrete verdiği ve ücretsiz katlı otoparkı olduğu için (büyük bir nimet) orayı seçtik ve de çok memnun kaldık.
Adana otel seçiminde dikkat edilecek noktalardan biri de, haritada baktığınızda Küçük Saat noktasına (Sıfır Noktası gibi düşünün) yaklaştıkça otellerin eskilik derecesi artıyor, bazılarını gördüğümde ‘Nasıl düşünmüşüm burayı?’ dedim yani açıkcası… Sheraton, Hilton gibi seçenekleri ise hem daha pahalı olduğu hem de diğerlerine göre daha izole olduğu için düşünmedim.
Adana ile ilgili bir başka uyarım: araba şart arkadaşlar! Ordan oraya gidiyoruz, taksiye para yetiştirene kadar, mis gibi araba kiralayın, havalanından alıp oraya bırakın, mesafeler uzak, uzak olmasa da bazen yürümek için çok uygun değil,ve diğer bir uyarı da Adana’lı arkadaşlardan geldi ‘Taksi Adana’da pahalı ve yabancı olduğunu anlarlarsa çok dolaştırırlar’ dediler…Sadece Küçük Saat ve Büyük Saat çevresini gezecekseniz arabaya gerek yok ama yok sabah ciğerci, yok bilmem neredeki kebapçı, yok şırdancı, yok börekçi yok Baraj Yolu derken araba şart!
Gaziantep’e ilk gittiğimde uçaktan şehir merkezine giderken beni ilk etkileyen şey, gökyüzündeki güvercinlerdi…. Adana’da ise daha uçak penceresinden gördüğüm onlarca uçurtma! Ben hiç bir yerde bu kadar çok uçurtma uçurulduğunu görmemiştim, muhteşemdi ama güzel bir foto çekememişim…
Biz Nerelerde Yedik, Diğer Alternatifler Nerelerdi?
Otele yerleştikten sonra ilk akşam yemeğimizi, zaten tam yemek vakti olmuş idi, Adanalı arkadaşlarımızın yer ayırttığı bir yerde yedik, bence bizim gibi ilk giden hiç kimsenin bilemediği bir yerdir, Güney Marina ismi, linkini şuraya bırakıyorum, incelemek isterseniz…Biz hava karardıktan sonra ulaştığımız için manzarayı göremedik ama hava aydınlıkken mekan çok daha hoş duruyor sanırım.Arkadaşım telefonda ‘Güney Marina’ deyince ben bir hayal kırıklığı ile ‘ama biz kebap yiyecektik’ demişim:) Aslında deniz ürünleri konusunda çok iddialılarmış ama arkadaş özel, kaburgadan, kebap yiyeceğimizi söyledi . Bu arada, tesis 6 ay kadar önce el değiştirmiş ve şu an daha uzman bir kadro ile hizmet veriyormuş. Evet yediklerimiz lezzetli idi ama kısıtlı zamanı olanların listesinde olur mu bilemedim? Şu var, güneş batmadan, bahçesinde Seyhan Baraj Gölüne nazır çok keyif alınacak bir mekan olduğu kesin. Çocukla çok rahat ettik, çocuklar sürekli bahçesinde oynadılar ve hem onlar sıkılmadı hem biz rahat ettik. Ama taksi ile gitmeye kalksak dediklerine göre 50 TL falan tutarmış, dolayısı ile araba zaten ilk mekanda masrafını çıkardı:)
Adanalılar içki içmeyi seviyor, mekanlar alkol sunuyor ama gördüğümüz kadarı ile Adana’da alkol İstanbul mekanlarına göre bir tık daha pahalı. Alkol işin içine girince ödenecek hesap hayli artıyor, bilginize…
Adana denince kebapdan sonra akla gelen Şırdan ve Mumbar… Açıkcası bana hiç bir zaman cazip gelmediler ama yemekten sonra denememiz için gene arkadaşların rehberliğinde Kuruköprü Paça Salonu‘na gittik ve ben hayatımda ilk defa şırdan yedim! İtiraf ediyorum, müdavimi olmam, hatta ‘Nasıl yenir bu?’ bile dedim ama üzerine bol kimyon koymam ve limon sıkmam söylendi ve evet, güzelmiş, peşinde koşmam bir ciğer ya da kebap gibi ama artık o kadar önyargılı da olmam. Tanesi 3-5 TL gibi bir şey, ısmarlarken iyi pişmiş ve küçük olsun gibi bir şey söylediler bilenler, ne demek bilmiyorum ama aklınızda olsun.
Sabah kalkınca Adana’da yapılacak en güzel şey, ciğer yemeye gitmek. Bunun için belli başlı adresler var zaten, biz de ilk sabah için sürekli duyduğumuz ‘Hilton’un arkasındaki sanayinin içindeki Kel Mahmut‘ denen mekana gittik. Tripadvisor yorumları için buraya tıklayınız. Şayet hijyen konusunda takıntınız varsa hiç mutfak bölümüne bakmayın! Sadece ciğerin lezzetini düşünün. Biz saat 8.30 gibi geç bir saatte gitmemize rağmen gayet doluydu, son derece uygun fiyatlı bir yer, aslında sadece Adana ya da Ciğer şiş yerseniz fiyatlar her yerde çok uygun. Bulabiliyorsanız ocakbaşında oturun, bekleyemedik biz boşalsın diye, içeride oturduk. Yanına da şalgam! Aşağıda gördüğünüz masadakiler, şalgamlar ve bir porsiyon da şiş kebap (ciğer kadar başarılı değildi, sertti biraz) toplam 48 TL gibi bir şey tuttu.
Bir başka ciğer mekanı da ikinci sabah gittiğimiz ve Büyük Saat Bölgesi’ndeki Ciğerci Mehmet Usta idi ve bence en az Kel Mahmut kadar ve belki de daha da iyiydi, sonuçta ciğer uzmanı değilim ama çok lezzet alarak yedik, mekan olarak da bir tık daha derli toplu, daha temiz idi ve sanırım bulunduğu bölgenin de etkisi ile müşteri profili de daha farklı idi, bizim gibi yerli turistler olduğu gibi, sabahın 8.30 unda masada 1 litrelik rakı olan çok nezih Adanalı insanlar da vardı. Mehmet Usta zaten işinin başında, ocakbaşının yanında durup her yere hakim vaziyette, çalışanlara direktifler veriyordu ve hiç bir şey aksamıyordu, kısıtlı zamanınız varsa listenizde mutlaka olsun. Instagram hesabı @cigercimehmetusta ; tabi ki web sitesi yok ama aşka yorumları için şuraya bakabilirsiniz. Ciğerin yanında mutlaka kaburga kebap yiyin, bizim İstanbul’da yediğimiz nedir bilmiyorum ama Adana’da kebap bambaşka, yerken parçalanıyor kebap, o kadar yumuşak.
Bir başka ‘Yerlisinden tavsiye’ lezzet durağı ise Meşhur Ahmet Usta idi; dediler ki ‘burada dürüm yiyeceksin’ biz de öyle yaptık, valla gerçekten güzeldi ve erken bir saatte gittiğimiz için (nedense yemek odaklı gezilerimizde süreli acıkıyoruz) boş idi mekan, bu arada mekan derken şatafatlı bir restoran beklemeyin, cadde üzerinde, oto yıkamacının/otoparkın arka bölümünde bir mekan ama ummadığınız taş, baş yarar misali, lezzet durağı… Burada da dürüm 17, porsiyon 20 TL idi, 50 Tl civarı bir şey verip 3 kişi mis gibi doyduk. ‘Akbank’ın yanındaki dürümcü‘ diye biliniyor, daha fazla detay için Foursquare yorumlarına bakabilirsiniz.
Arada Ali Göde ‘de şalgam içmeyi atlamadık tabi ki! Kaldığımız otelin bulunduğu kavşakta olduğu için çok rahat oldu, internet üzerinden de kargo ile sipariş verebiliyorsunuz, ben Adana’da içtiklerimizden sonra, burada içtiğimiz şalgamların farklı bir şey olduğunu düşünmeye başladım:) İnternet sitesi için buraya tıklayabilirsiniz. Daha muhteşem fotoğraflar için lütfen @aligode_salgam instagram hesabına bakınız.
Şalgamcı olur da tatlıcı olmaz mı? Vallahi çatlayacak gibi olsak da ‘mecburen’ Tatlıcı Gönül Kardeşler ‘e uğradık:) Bu arada mekan, akşam 10 da kapattığını söylüyor ama saat 21.30 gibi gittiğimizde kapalı gibi bir şeydi, temizlik yapılıyordu ve fazla bir şey kalmamıştı ama üçümüz de farklı bir şeyler aldık, hepsini bitirmek zorunda da değiliz dedik, tanesi 1-1.5TL. Yeri, Küçük Saat’in orada, bir arka paralelinde diyebiliriz. Instagram hesabı @tatlicigonulkardesler .
Akşam yemeği için Büyük Saat çevresinden çok ayrılmayıp, klasiklerden şaşmam diyorsanız ve turistik olsun biraz da derseniz gideceğiniz adres belli : Tarihi Adana Kazancılar Kebapçısı . Tam olarak turistik, fasıllı falan bir mekan ve biz rezervasyonsuz olduğumuz halde biraz da erken gitmenin ve az kişi olmamızın etkisiyle yer bulduk kenarda ama kalabalık bir grupsanız özellikle rezervasyon şart, tüm masalar rezerve idi. Şart mı? Klasik olduğu için ve o gün araba ile çok dolaştığımız için yürüyerek gidilecek bir yer olsun dediğimiz için, yoksa mezeler de muhteşem sayılmaz kebap da ortalama, 20 lik rakı 65 TL, mezeler 10 TL (soğuk) düşünebilirsiniz. Gittik, bitti, bir daha Adana’ya gidecek olsak başka yerleri denerim, ikinci defa gitmek isteyeceğim kadar sevmedim. Tripadvisor yorumları için buraya tıklayın.
Herhalde yediğimiz en güzel Adana Kebap, en son gittiğimiz ve belki de çok turistik rotada olmadığından daha sakin olan Kebapçı Mesut ta idi. Tripadvisor yorumları için buraya …. Ama yorumlara bakarken bazılarının servis vs için neden öyle dediklerini anlamadım, biz son derece başarılı bulduğumuz gibi, muhabbetleri de çok iyiydi, Adana ve mekanın çevresi hakkında gayet güzel muhabbet ettik ve gerçekten inanılmaz lezzetliydi. Siz de bizim gibi pazar günü giderseniz hemen yanındaki kahvede ‘tespihçiler’ olduğunu göreceksiniz, özellikle Suriye’den gelen taşlar ve tespih sevdalıları sürekli burada toplanırmış, Mekanın arka tarafı Suriye Mahallesi, giderken yollar size turistik gelmese de son derece güvenli (karanlıkta bilemem). Önemli Not: Divan Otel’in altındaki Kebapçı Mesut ile artık bir alakaları yokmuş, isimlerini alan bir mekanmış ama artık ilişkileri yokmuş yani yanlış yere gitmeyin, üzülürsünüz:)
Bunların haricinde Adana’ya gitmişken uğramazsan Adana’ya gelmişsin sayılmayan mekan, meşhur Kazım Büfe ye ise her gün gittik, itiraf ediyorum, biz muzlu sütü sevdik ki çocukken annelerimiz de yapardı ama böyle değildi, araştırmacı bir gezgin (!) olduğumdan dikkatli bir şekilde inceledim ve gördüm ki, bol muz, toz şeker, yarı yarıya donmuş süt (dondurma gibi yarısı) blendera konuyor ve olay bitiyor…. Uçağa gitmeden son durağımız burasıydı gene ve pişman değiliz! Önemli Not: aşağıda gördüğünüz 2 bardak , 1 porsiyon muzlu süt ve 7 TL, yani bir kişi için çok fazla, sipariş verirken dikkat!
Bunların dışında, listemizde olup da vaktimizin yetmediği ve aklımızda kalan çok mekan var, bir bölümü salaş bir bölümü ise fazla şafsatalı ama hepsi de ‘keşke gidebilseydik’ dediğimiz yerler… Örneğin, börekçilere gidemedik, yiyecek halimiz kalmadı, zaten İstanbul’da da şubeler açmaya başladılar… Birbiçer ‘e gidemedik, Onbaşılara’a gidemedik, Kaburgacı Yaşar Usta, Şırdancı Bedo, Yüzevler Kebap, Kebapçı Adil, Eco’nun yeri (gittik ama bulamadık) ve daha kimbilir hangi gizli hazineler….
Adana sokaklarında sabahları şöyle manzaralar size yabancı olmasın: